7 Şubat 2010 Pazar

OSMANLI DÖNEMİ MAKEDONYA (/ BALKANLAR) TÜRK EDEBİYATI

Fatmagül'ün Makedonya' Türk Edebiyatı'yla ilgili blogumda başlattığı araştırmaların ikincisini sizinle paylaşmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Fatmagül bu yazılarla hem bloguma hem Makedonya Türkleri'ne önemli bir bilgi kaynağı kazandırdı.


Balkanlar Coğrafyası’nda dördüncü yüzyıldan itibaren mevcut olan ve yüzyıllar boyunca varlığını koruyan Türk kültürünün bu topraklarda daha etkili ve kalıcı hale gelmesi, bu toprakların on dördüncü yüzyıl ortalarında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içine dahil edilmesi ve buralara yerleşen Türk halkın bu toprakları yurt edinmesi ile olmuştur (Artun, 2007; Engüllü, 2004). Rumeli’yi yurt edinen Osmanlı; karşılaştığı yeni kültürlerle beraberinde götürdüğü Türk kültürünü harmanlamış, toplumun ve hayatın gelişmesinde ve şekillenmesinde önemli rol oynamıştır (Artun, 2007; Birol, 2001’den aktaran: Artun, 2007).

Osmanlı idaresinin yerleşip güçlenmesiyle birlikte, Balkanlar’da, toplumun ve hayatın her alanında görülen gelişmeler ve yaşanan köklü değişimler kültür ve sanata da yansımıştır (Engüllü, 2004). Bölgeye göç eden Müslüman-Türk halk, beraberinde Türk Orta Asya-Anadolu kültür ve geleneği ile birlikte Türk Anadolu-İslâm kültürünü de taşımıştır (Artun, 2007). Böylece; Balkanlar, kendini Anadolu’da gelişip yeniden şekillenen Türk kültür-sanat ve edebiyatının içinde bulmuştur (Kaya, 1986’dan aktaran: Artun, 2003).

Osmanlı Dönemi Balkan Türk Edebiyatı; Klâsik Türk (Dîvân) Edebiyatı, Dinî-Tasavvufî (Tekke) Halk Edebiyatı, Âşık Tarzı Halk Edebiyatı ve Anonim Sözlü Halk Edebiyatı olmak üzere dört koldan yürümüştür (Artun, t.y.a). Klâsik Türk Edebiyatı ile Dinî-Tasavvufî Edebiyat Balkan şehirlerinde kurulan medrese ve tekkelerde yetişenler tarafından, Âşık Tarzı Edebiyat ile Anonim Sözlü Edebiyat ise bölgeye gelip yerleşen halk şâirleri ve halkın kendisi tarafından devam ettirilip geliştirilerek; Balkanlar’da, Balkan kültürüyle yeniden yapılanmıştır (Hafız, 1983’den aktaran: Artun, 2003; Artun, 2007).

Osmanlı İmparatorluğu’nun en erken döneminden itibaren varlık gösteren ve olabildiğince kendine özgü bir şekilde yapılanıp gelişen Balkan Türk Edebiyatı, ilk yazılı eserlerini on beşinci yüzyılın sonlarına doğru vermeye başlamıştır (Engüllü, 2004; İsen, 1997). On altıncı yüzyıla gelindiğinde; Osmanlı edebiyat eserlerinin büyük bir kısmı Balkanlar'da üretilir olmuş, bölgede neredeyse her bir şehir bir kültür ve sanat merkezi halini almıştır (Aydemir ve Hayber, 2007; İsen, 1997). On dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar devam eden ve Osmanlı Devleti ile sona eren bu yapı, yaklaşık beş yüz yıl süreyle, yetiştirdiği pek çok şâir ve yazar ile edebiyat tarihimize eşsiz ölçüde zenginlik ve değer kazandırmıştır (Artun, 2007; İsen, 1997).

Bu coğrafyada yer alan -ve bu yapının bir parçası olan- Makedonya’nın kültürel varlığımız bakımından önemi de, yine, yüzlerce yıllık bir geçmişten gelen birikime dayanmaktadır (Aydemir ve Hayber, 2007). Balkanlar’daki Türk varlığının önemli merkezlerinden biri olan Makedonya'da; çok zengin bir Türk kültürü, sanatı ve edebiyatı yüzyıllar içinde işlenerek günümüze kadar uzanmıştır (Dinç, 2006). Bölgenin, Üsküp ve Manastır başta olmak üzere, kültür ve sanat merkezi haline gelmiş şehirlerinde yetişen şâirler hem Klâsik Türk Edebiyatı hem de Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı sahasında değerli eserler bırakmışlardır (İsen, 1997; Ülker, 2008). Bununla birlikte; bölge genelinde, halk ve halkın arasındaki saz şâirleri hem sözlü geleneğin hem de âşıklık geleneğinin kendine has özellikte ve ayrı güzellikte nice örneklerini sunmuşlardır (Artun, 2003).

Sözlü Halk Edebiyatı eserleri, çeşitli vesilelerle bir araya gelinen yerlerde söylenip devam ettirilerek ve böylece kuşaktan kuşağa taşınıp geliştirilerek günümüze dek korunup gelebilmiştir. Bura insanının kendi özünden de katarak kendine ait kıldığı ninnileri, deyimleri, atasözleri, bilmeceleri, mânileri, türküleri, destanları, efsaneleri ve masalları bu topraklardaki varlığını sürdürmektedir (Tefikov, 2005).

Âşık Edebiyatı eserlerinin önemli bir bölümü ise eski mecmualarda ve cönklerde yazılıp muhafaza edilmiştir, ancak; bu belgelerin birçoğu ele geçmeden yok olmuştur (Artun, t.y.b; Tefikov, 2005). Ele geçenlerden tespit edilen eserlerin büyük bir bölümü anonimleşmiş eserlerdir. Bu yüzden; âşıkların eserlerinden pek azı günümüze dek gelebilmiştir (Artun, t.y.b).

Osmanlı Dönemi Makedonya (/ Balkanlar) Klâsik Türk Edebiyatı

Klâsik Türk Edebiyatı’nda Rumeli şâirlerinin ayrı bir yeri ve önemi vardır (Çeltik, 2009; İsen, 1997). Tezkirelerde adı geçen şâirlerin büyük bir çoğunluğu bu bölgede doğup yetişmiştir. Bunlardan doğum yeri bugünkü Makedonya sınırları içinde kalan Za’îfî Kratovalı; Vecdî Debreli; Bâlî Gevgelili; Aklî, Sadrî, Tâlibî ve Tab'î İştipli; Sucûdî, Fakîrî, Mu’îdî ve Tulûî Kalkandelenli’dir. Manastır doğumlu şâirler Ayâni, Celal Bey, Firdevsî, Hâfız, Hâveri, Kâtibi, Keşfî, Mehmed, Merdî, Sabâyî, Sâmî, Sâmih, Sezâyî, Sinan, Vahyî, Veznî ve Zuhûrî; Üsküp doğumlu olanlar ise Atâ, Dürrî, Fennî, Ferîdî, Hâkî, Hemdemî, Hevesî, İshak Çelebi, İzârî, La'lî, Mîrî, Nâmî, Niyâzî, Özrî, Riyâzî, Sıhrî, Vâlihî, Vusûlî ve Zârî'dir (İsen, 1997).

Tezkirelerin taranmasıyla elde edilen rakamlara göre; Osmanlı kültür coğrafyası içinde en çok şâir yetiştiren yöreler sıralamasında Üsküp, on dokuz şâirle -Bolu ve Isparta ile birlikte- on altıncı sırada ve Manastır, on yedi şâirle -Amasya ve Aydın ile birlikte- on yedinci sırada yer almaktadır. Ayrıca; Rumeli’deki yerleşim birimleri arasında -Edirne, Gelibolu, Bosna ve Vardar Yenicesi’nden sonra- Üsküp beşinci ve Manastır altıncı sıradadır (İsen, 1997).

İshak Çelebi:

Üsküplü dîvân şâirleri arasında en tanınmışı İshak Çelebi’dir (Engüllü, 2004). On altıncı yüzyıl Klâsik Türk Edebiyatı’nın önemli temsilcilerindendir (Eke, 2007). Sanatında bilgili ve deneyimlidir. Dili kullanımı çok iyidir. Benzersiz güzel buluşları ve hoş eğretilemeleri vardır, sözleri akıcı ve yerindedir (“İshak Çelebi”, t.y.). Rumeli şâirlerinin hususiyetlerinden bahsettiği bir değerlendirmesinde Köprülü (1988); İshak Çelebi’yi örnek göstererek onun ‘samimilik, kuvvetli ilham, gurur ve istiğna, mahallî renklere îtina’ özelliklerine işaret etmiştir (Çeltik, 2009).

Şiirinde anlamın tadını bozan sanat oyunlarına hemen hemen hiç rastlanmaz. Umumiyetle, sade fakat güzel manaları Dîvân’ına serpiştirmiştir (Çavuşoğlu ve Tanyeri, 1990).
Dîvân’dan / Musammat:
*Kimi hayrân kimi giryân kimi bî-hûş güler
Kimisi yel gibi olup kurı sevdâda yeler
*Hâl dili ile şûrnây-ı ecel dinle ne der
Kûs-ı rıhlet çalınur geldi gider geldi gider


Dîvân’ından başka Selîm-nâme’si ve Keşfü’z-zünûn, Terceme-i Şakâyık ve Risâle-i İmtihâniyye’si vardır (Çavuşoğlu ve Tanyeri, 1990). Bunlardan İshak-nâme olarak da bilinen Selîm-nâme adlı eser, Osmanlı tarihi yazıcılığında önemli bir yer tutan şeh-nâmecilik geleneğinin güzel örneklerinden biridir. Edebiyat tarihçileri tarafından inşâ örneği olarak gösterilen ve sanatlı bir üslûpla kaleme alınmış olan bu eser, şâirin kabiliyetini ve ilmî seviyesini göstermek içindir (Savaş, 2000’den aktaran: Eke, 2007). İshak Çelebi, eski edebiyatımızın önemli nazım türlerinden biri olan tarih düşürme konusunda da önemli bir yere sahiptir (Çavuşoğlu ve Tanyeri, 1990).

İshak Çelebi, biri memleketi Üsküp ve biri de Bursa hakkında iki şehrengîz yazmıştır (Çeltik, 2009). Bir şehir ile o şehrin mahbûbları hakkında yazılan eserlere şehrengîz denilmektedir (Pala, 1989’dan aktaran: Karasoy ve Yavuz, 2006). Şehrengîzlerin kültür tarihi açısından en büyük özelliği şehirlerin o günkü durumları, fiziki yapıları, kültürleri, gelenekleri ve görenekleri hakkında bilgi vermesidir (Çarkçı, 2009). Makedonyalı bilim adamı Boşkov’un (1969), üslûbu ve tarzı bakımından ‘dîvân edebiyatında bir örneği daha bulunmayan’ diye nitelendirdiği İshak Çelebi’nin Şehrengîz-i Mahbûbân-ı Vilâyet-i Üsküb adlı Üsküp Şehrengîzi 105 beyitlik mesnevîdir (Çeltik, 2009; Engüllü, 2004).
Dîvân’dan / Üsküp Şehrengîzi:
*Diyeydün kim behişt olmışdı Üsküb
Bahâr ile şu resme zeyn idi hûb
*Görüp bu hâli dil geldi hurûşa
Taşup sular gibi başladı cûşa


Millî nazım türümüz olan şehrengîz türünde eser veren ilk şâirler Rumeli şâirleridir (Çeltik, 2009; Pala, 1989’dan aktaran: Karasoy ve Yavuz, 2006). Rumeli şâirleri, şiirlerinde, yaşadıkları coğrafyaya ve mahallî öğelere diğer şâirlere göre daha fazla yer vermişlerdir. Böylece; başta Rumeli şehirleri olmak üzere, pek çok şehir adına şehrengîz kaleme alınmış ve edebiyatımızda şehrengîz yazma geleneği başlamıştır. Ayrıca; daha sonra en fazla Nedim’de görülen mahallîleşmenin de ilk temelleri atılmıştır (Çeltik, 2009).

Atâ:

Üsküplü bir diğer şâir Atâ’dır. Ahmed-i Yesevî’nin soyundan gelen şâir, on beşinci yüzyıl sonları ve on altıncı yüzyıl başlarında yaşamıştır. Kaynaklarda, şâirin, Dîvân’ından başka Tuhfetü’l-uşşâk adlı mesnevîsinden söz edilmektedir (İsen, 1997). Tuhfetü’l-uşşâk, İran şâiri Kâtibî’nin Dehbâb-ı Tecnîsât adıyla bilinen Farsça eserinin ilaveli bir tercümesidir. Şâir, bu tercümeyi hem Türk dili ile böyle bir eser vermek hem de Kâtibî'den daha sanatkârâne bir eser ortaya koymak amacıyla gerçekleştirmiştir. Dinî, tasavvufî ve ahlâkî hikâyelerden oluşan Tuhfetü’l-uşşâk, edebiyatımızda cinas sanatı ile yazılmış en güzel ve önemli örneklerden biridir. İçinde Arapça ve Farsça kelime ve tamlama barındırmasına rağmen, Türkçe söz varlığı bakımından oldukça zengindir (Aksoyak, 2006).
Tuhfetü’l-uşşâk’tan / Der-Şikâyet-i Gerdiş-i Çerh:
*Çerh dolâbı kimi inletmedi
Yâ kimi inceldüben igletmedi
*Yâ kimün gönlini âzâr eylemez
Anun içün dem mi var zâr eylemez


Mu’îdî:

Tezkirelerde Kalkandelenli olduğu belirtilen Mu’îdî, on altıncı yüzyılın önde gelen şâirlerindendir. Aynı zamanda; tanınmış hamse şâirlerindendir. Dîvân’ından başka Vâmık u Azrâ, Şem ü Pervâne, Gül ü Nevrûz ve Husrev ü Şîrîn adlı eserler meydana getirmiştir (İsen, 1997). Ayrıca; edebiyatımızın önde gelen şâirlerinden Necâtî’nin şiirlerine nazireler yazdığı bilinmektedir (Aslan, 2009). Mu’îdî, pür-gûy (çok şiir söylemiş) şâirlerdendir ancak; şiirleri ne avam ne de havasça çok beğenilmemiştir (Canım, 2000’den aktaran: Aslan, 2009). Bununla birlikte; nazirelerinde bile özgünlüğünü koruyabilmeyi, farklı buluşları yakalayabilmeyi ve tekrara düşmemeyi başarabilmiş bir şâirdir (Aslan, 2009). Nazmı âşıkâne ve sadedir (Kutluk, 1997’den aktaran: Aslan, 2009).
Dîvân’dan / Gazel:
*Çünki yârüm bî-vefâdur vâz geldüm sevmezin
Bî-vefâ sevmek hatâdur vâz geldüm sevmezin
*Meyl ider her gördügine bir akarsudur hemân
Şîvesi ancak banadur vâz geldüm sevmezin


Za’îfî:

Kratova doğumlu Za’îfî, on altıncı yüzyılda yaşamış ve velûd (çok eser ortaya koymuş) bir şâirdir. İlim ve fazîleti yüksek, tabiâti nazîf ve tarzı zarîftir. Dili sade, nazmı tazedir. Dîvân’ında çok sayıda mesnevî bulunmasına rağmen gazel ve kasîdelerinin sayısı azdır. Bunlardan Benefşe Kasîdesi dîvân şiirinin örnek gösterilecek kasîdeleri arasında yer alacak güzelliktedir (Akarsu, 1993).
Dîvân’dan / Benefşe Kasîdesi:
*Ser-leşker olub şâh-ı semenzâra benefşe
Dikdi ‘alemi kulle-i kuhsâra benefşe
*Çak kellede mestâne koyub br küleh-i kej
Baş oldı yine zümre-i ezhâra benefşe


Za’îfî, sonraki asırda Nef’î ile gelişen şiir mûsıkîsine çok düşkündür. Ses konusunda çok başarılı yek-âhenk ve yek-âvâz olan gazelleri vardır (Akarsu, 1993).
Dîvân’dan / Gazel:
*Ezberleyüb kitâb-ı cefâyı sebak sebak
İy bî-vefâ açarsın okıyub varak varak
*Kime sunarsan âb-ı visâlüni bir kaşık
Hasret aguların içürürsin çanak çanak


Za’îfî’nin bir özelliği de hece vezniyle şiirler yazmış olmasıdır (Akarsu, 1993). Türk Edebiyatı’nın iki önemli kolunu meydana getiren Klâsik Türk Edebiyatı ile Halk Edebiyatı şâirleri kendi edebî gelenekleri içerisinde eserler vermişlerdir, ancak; çeşitli yönlerden birbirlerini etkileyerek tür ve şekilce ortak eserler de üretmişlerdir (Kurnaz, 1997; 2004’ten aktaran: Çeltik, 2009). Halk şâirleri aruz vezniyle şiirler oluştururken, dîvân şâirleri de hece vezniyle şiirler kaleme almışlardır (Çeltik, 2009).

Za’îfî, hece vezniyle yazdığı şiirlerini Dîvân’ının sonunda Fi’t-Türkiyyât başlığı altında toplamıştır. Bu bölümde, şâirin, sekiz koşması vardır (Akarsu, 1993). Şiirlerin başında yer alan der-makâm-ı râst, der-makâm-ı hüseynî gibi ifadeler bunların bestelendiğini veya bestelenmek için yazıldığını göstermektedir (Çeltik, 2009).
Dîvân’dan / Koşma:
Esirge beni garîbem
Aşk bâğında andelîbem
Yâr vaslından bî-nasîbem
Aşk odı yandurdı beni


Klâsik Türk Edebiyatı’nda hece vezniyle şiir yazma eğilimini başlatanlar Rumeli şâirleridir. Aruz vezniyle yazılmış şiirlerinde de çok sade bir söyleyiş tercih eden bu şâirler, hece vezniyle yazdıkları şiirleriyle halk ve dîvân şiiri geleneğini bir arada devam ettirmiş ve iki edebî gelenek arasında bir köprü oluşturmuşlardır (Çeltik, 2009).

Osmanlı Dönemi Makedonya (/ Balkanlar) Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı

Balkanlar’da yaşayan İslâm kültürünün mühim bir unsuru tasavvufî hayatla ilgilidir (Kara, 2001). Tasavvuf akımları, bölgede, on üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda yerleşmeye başlamıştır (İzeti, 2004). Bu yüzyıllarda, değişik tasavvuf akımlarını temsil eden tarîkatlara mensup seyyah dervişler bölgeye gelerek çeşitli faaliyetlerde ve hizmetlerde bulunmuşlardır (İzeti, 2004; Kara, 2001). Osmanlı fetihleri ile birlikte; Anadolu’da olduğu gibi Rumeli’de de, pek çok yerde tekkeler ve zâviyeler inşâ edilmiş ve bölge maddî ve manevî açıdan îmâr edilmiştir (İzeti, 2004). Böylece; on ikinci yüzyılda Türkistan’da Ahmed-i Yesevî ile başlayan ve yaklaşık bir asır sonra Anadolu’da Yunus Emre ile zirveye ulaşan Türk Tasavvuf Edebiyatı, kendine yeni bir zemin edinmiştir (Kara, 2001). Bu zemin içerisinde; değişik tarîkatlara bağlı, birçok mutasavvıf şâir ve yazar yetişmiş ve pek çok dinî-tasavvufî nitelikli edebî eser verilmiştir (İzeti, 2004; Kara, 2001).

Balkanlar’ın genelinde etkinlik gösteren başlıca tasavvuf akımları; Mevlevîlik, Nakşibendîlik, Halvetîlik, Kâdirîlik, Rifâîlik, Sa’dîlik, Bektâşîlik ve Melâmîlik’tir. Bunlardan bugünkü Makedonya sınırları içinde kalan yerlerde en çok temsil edilenler; Bektâşîlik, Rifâîlik, Halvetîlik ve Melâmîlik’tir (İzeti, 2004).

Bektâşîlik:

Bektâşî tekkelerinin kuruluşu, Makedonya’da, on yedinci yüzyılın ikinci yarısından sonra başlamıştır. Bölgede en etkin oldukları dönemler; on sekizinci yüzyılın ikinci yarısı ve on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısıdır. Bölgenin en önemli ve merkezî Bektâşî tekkesi, Kalkandelen’de bulunan Harâbâtî Baba Tekkesi’dir. Tekke’nin yapılarında yer alan kitâbelerden, nefes ve şiirlerden burada gelişen bir Tekke Edebiyatı’nın olduğu anlaşılmaktadır (İzeti, 2004).

Mescidin Kapısındaki Yazı’dan / Kitâbe (Sene 1785):
*Tâlib isen ey ahî erenlerin irfânına
Olma nâdâne mukârin gerçeğin gel yanına
*Can kulağın açup dinle ne der ehl-i kemâl
Sıdk ile olsun niyâzın âlemin sultânına
*Bil ganîmet bu demi ey tâlib-i himmet olan
Dem geçer, devran döner, bugünü koma yarına


Türbenin Duvarındaki Yazı’dan / Nefes (Sene 1813):
*Düştü Hüseyn atından sahrâ-yı Kerbelâ’ya
Cibril git haber ver sultân-ı enbiyâya
*Şem’i mihrâb-ı imâmettir Hüseyn-i Kerbelâ
Minberi efrûz-ı hitâbettir Hüseyn-i Kerbelâ
*Nâzenîn-i rabbi izzettir Hüseyn-i Kerbelâ
Seyyid Şâbân-ı cennettir Hüseyn-i Kerbelâ


Rifâîlik:

Rifâî tekkeleri, Makedonya’da, on dokuzuncu yüzyılda kurulmaya başlamıştır. Bölgede kurulan tekkelerden en önemlisi ve en çok faaliyet göstereni Üsküp’teki (Kalkandelenli) Şeyh Mehmet b. İsmâil Efendi Tekkesi’dir. Tekke’nin yapılarında yer alan kitâbelerin içinde Mehmet Efendi’nin oğlu Şeyh Sa’deddin Efendi’ye ait olanları da vardır (İzeti, 2004).

Çeşmenin Üstündeki Yazı’dan / Kitâbe (Sene 1848):
*Bu kuru çeşmeye bak! El-Hac Sa’duddin kim
Hem himmet ile ihyâ edip ol seyh-i zaman
*Ehli mâtemde idi çünkü sebîl ettiği dem
Kerbelâ erleri ervâhını kıldı sâdân
*Bir hesapte çıkarıp bende Kemâl-ı târih
Haseneyn aşkına cârî ola bu mâ-i revân


Türbenin Üstündeki Yazı’dan (Farsça) / Kitâbe (Sene 1857):
*Be bâg-ı fazl-u irfân-ı duvazdeh hazret-i pîrân
Hemi âyende mîrevend dervişân-ı dilrîşân
*Der in dem şeyh Sa’duddin ibn-i şeyh Mehmet hem
Guzer kerd zin guzergeh bâ- civâr-ı hazret-i rahmân
*Eğer gûyi tura dânem gulâm-ı Sîr-i Yezdânem
Mekân-ı Sa’d seyh a’lâ buved, Târîh-i rihlet dan.

Halvetîlik:

Halvetîlik; Balkanlar'da, etkinlik ve yaygınlık bakımından tasavvufî akımların önde gelenlerindendir. On altıncı yüzyılın ilk yarısından itibaren bölgeye yerleşen tarîkat, Makedonya'da, birçok şehirde kurulan tekkelerle temsil edilmiştir (İzeti, 2004).

Usturumcalı Bâlî Efendi (Sofyalı diye anılır), Debreli Ömer Fâni Efendi ve İştipli Abdülkerim Efendi ile Adlî Hasan Efendi Halvetî tarîkatına bağlı şâir dervişlerdendir (Kara, 2001).

Sofyalı Bâlî Efendi’den (16. Yüzyıl):
*Çün nasîb oldu ezel, meyhâne-i aşkın bana
Geçmişim havf u recâdan mâsivâ neyler bana
*Hûr-iaynın düşme dâm-ı zülfüne zâhid gibi
Geç hevasından behiştin maksad-ı aksâyı gör


Abdülkerim Iştibî’den (16-17. Yüzyıl):
*Gel beru ey tâlib-i Hak matlab-ı a’lâyı gör
Cümle varlıkdan geçüb ol Zât-ı bî -hemtayı gör
*Hû şarâbından içub mest oldun ise sûfiyâ
Ayn-ı vahdetle nazar kıl sırr-ı ev- ednâyı gör


Melâmîlik:

Melâmîlik (Üçüncü Devre Melâmîliği) on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında belirginleşmiş ve Balkanlar’da Makedonya ve Kosova bölgelerinde faaliyet göstermiştir. Tarîkat; Makedonya’da Usturumca, Üsküp, Manastır, İştip, Köprülü, Doyran ve Kavadar şehirlerinde kurulan tekkelerle temsil edilmiştir (İzeti, 2004).

Usturumcalı Fâik Muhammed Efendi, Hacı Süleyman Efendi ve Hacı Abdülkadir Efendi; Üsküplü Abdülahad Efendi, Hâfız Abdurrauf Efendi ve Hoca Mahmud Efendi; Manastır’lı Ali Rıza Vasfi Efendi ve Vehbi Efendi; İştipli Sâlih Rif’at Efendi ve Koçana’lı İsmail Efendi Melâmî tarîkatına mensup mutasavvıf şâirlerdir (Kara, 2001).

Fâik Muhammed Efendi’den (19. Yüzyıl):
*Tâ ezelden Fâik-i bî-çâre âşıkdır sana
Kıl şefâat lütfidup al kemteri senden yana
*Rûz-i mahşerde cemâl-i pâkini göster bana
Zât-ı pâkin ehl-i aşkın sevgili cânânısın


KAYNAKÇA

*Akarsu, K. (1993). Rumelili Za’îfî: Hayatı, San’atı, Eserleri ve Dîvânı’ndan Seçmeler (s. 11-22). İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
*Aksoyak, İ. H. (2006). Ahmed-i Yesevi’nin Rumelili Bir Takipçisi: Üsküplü Atâ - Tuhfetü’l-uşşâk (s. 10-13). Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
*Artun, E. (2003). Osmanlı’nın İlk Dönemlerinde Türk ve Balkan Kültürlerinde Etkileşim. Folklor/Edebiyat, 33, 99-104.
*Artun, E. (Aralık 2007). Güney-Doğu Avrupa’da Osmanlı ve Osmanlı Sonrası Türk Uygarlıklarının Öteki Uygarlıklarla Halk Kültürü Yönünden Karşılıklı Etkileşimi [Bildiri]. 4. Uluslararası Güneydoğu Avrupa Türkoloji Sempozyumu, Zagreb.
*Artun, E. (t.y.a). Balkan Türk Edebiyatlarına Genel Bir Bakış. Halk Edebiyatı Araştırmaları. Erişim: 29 Aralık 2009, Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi.
*Artun, E. (t.y.b). Türk Halk Kültürünün Balkanlar’daki Rolü. Halkbilim Araştırmaları. Erişim: 02 Ocak 2010, Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi.
*Aslan, Ü. (2009). Mu’îdî’nin Necâtî’ye Nazireleri. Turkish Studies, 4(2), 29-78.
*Aydemir, Y. ve Hayber, A. (2007). Makedonya Ohri Arşivi Türkçe Yazmalar Kataloğu. Hacı Bektaş Veli Dergisi, 41, 341-386.
*Birol, İ. A. (2001). Osmanlı Sanatı (Tezhip-Minyatür). A. Y. Topuz (Haz.). Avrupa’ya İlk Adım Uluslararası Sempozyumu Bildirileri (s. 178). İstanbul: Kubbealtı Neşriyat.
*Boşkov, V. (1969). İshak Çelebi’nin Üsküp İçin Yazdığı Şehr-engîz’i. Sesler Aylık Toplum-Sanat Dergisi, 39-40, 58-68.
*Canım, R. (2000). Lâtifî: Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin) (s.502). Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
*Çarkçı, A. (25 Eylül 2009). Şehirlerin Saklı Kalmış Yüzleri: Şehrengîzler. Millî Gazete.
*Çavuşoğlu, M. ve Tanyeri, A. (1990). Üsküblü İshak Çelebi: Dîvân (Tenkidli Basım) (s. 1-11). İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Yayınları.
*Çeltik, H. (2009). Rumeli Şairlerinin Klâsik Türk Şiirine Katkıları. Hikmet İlmî Araştırma Dergisi, 13, 31-51.
*Dinç, A. (2006). Makedonya Türk Tiyatrosu. Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, 71.
*Eke, N. U. (2007). Üsküplü İshak Çelebi Dîvânı’nda Klâsik Sanatlar. Turkish Studies, 2(4), 371-380.
*Engüllü, S. (Mart 2004). Balkanlar’da Türk Şiiri - Balkan Türkleri’nin Kimlik Destanı [Bildiri]. 1. Karşıyaka Şiir Kurultayı, İzmir.
*Hafız, N. (1983). Yugoslavya’da Yayınlanan Kitapların Bibliyoğrafyası. Sesler Dergisi, 180, 133-155.
*İsen, M. (1997). Ötelerden Bir Ses: Dîvân Edebiyatı ve Balkanlar’da Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler (s. 131-142, 512-537). Ankara: Akçağ Yayınları.
*İshak Çelebi. (t.y.). Erişim: 18 Ocak 2010, http://www.asmakat.com/ishakhayat.htm
*İzeti, M. (2004). Balkanlar’da Tasavvuf. İstanbul: Gelenek Yayıncılık.
*Kara, M. (2001). Balkanlar’da Türk Tasavvuf Edebiyatı’na Genel Bakış. Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 10(2), 1-26.
*Karasoy, Y. ve Yavuz, O. (2006). Nüvîsî ve “Şehrengîz-i İstanbul”u. Türkiyât Araştırmaları Dergisi, 20, 1-20.
*Kaya, İ. G. (1986). Yugoslavya Türk Halk Yazınına Gerçekçi Bir Bakış (s. 7). Piriştine.
*Köprülü, M. F. (1988). Türkler (Türk Dili-Edebiyat) (c. 12/2, s. 554).
*Kurnaz, C. (1997). Türküden Gazele Halk ve Dîvân Şiirinin Müşterekleri Üzerine Bir Deneme. Ankara: Akçağ Yayınları.
*Kurnaz, C. (2004). Dîvân Dünyası. Ankara: Gazi Kitabevi.
*Kutluk, İ. (1997). Beyâni Mustafa bin Carullah: Tezkiretü’ş-Şu’arâ (s. 268). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
*Pala, İ. (1989). Ansiklopedik Dîvân Şiiri Sözlüğü (c. 2, s. 383). Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
*Savaş, H. (2000). Kılıççı-zâde İshak Çelebi. İslâm Ansiklopedisi (c. 22, s. 528-529). İstanbul: Türk Diyânet Vakfı Yayınları.
*Tefikov, E. (2005). Eski Yugoslavya’da Çağdaş Türk Edebiyatı. Erişim: 02 Ocak 2010, Makedonya Türkleri Ağ Sitesi: http://www.makturk.com/modules.php?name=News&file=article&sid=139
*Ülker, H. (2008). Üsküp’lü Bir Alim: Uveys B. Mehmed Veysi. Erişim: 12 Ocak 2010, Makedonya Türkleri Ağ Sitesi: http://www.makturk.com/modules.php?name=News&file=article&sid=938

Hiç yorum yok: